HAKKA KURBAN OLAN GENÇ ( ADİL GÜLMEZ )

16 Kasım 2011, Çarşamba 15:39

     

Cenâb- ı Hak buyuruyor: “(Rasûlum!) Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik. Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes. Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir.” (Kevser, 1,2,3) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Âdemoğlunun, Kurban Bayramı’nın birinci günü yaptığı işlerin Allah’a en sevimli olanı, (kurban) kanı akıtmaktır. Kıyamet günü o kurban, boynuzları, tırnakları ve kıllarıyla gelir. Kurbanın kanı da, henüz yere düşmeden Allah’ın rızasına nail olur ve kabul edilir. O halde, kurbanlarınızı gönül hoşnutluğu ile kesin!” (İbn-i Mâce, Edâhî, 3; Tirmizî, Edâhî, 1/1493) Kurban denince aklımıza ilk gelen hiç şüphesiz Hazreti İbrahim ve İsmail’in hayat hikâyesidir. İbrahim’i İbrahim yapan önce candan geçmesi, ateşe atılırken hiç tereddüt etmeyip tam bir teslimiyetle “Allah bana yeter, O ne güzel vekildir” diyebilmesi, sonra da ciğerparesi oğlu İsmail’den geçebilmesiydi. Hazreti İbrahim; birçok mücadeleden, imtihandan başarıyla çıkmış, Allah yolunda babasından ayrılmayı, kavmiyle ters düşmeyi, canını kurban etmeyi göze almış örnek peygamber. Hazreti İsmail ise; İbrahim’in yıllar sonra doğmuş, kendisiyle aynı dini paylaşan itaatkâr oğlu. Yani her ana-babanın “gözümün nûru, sana kurban olurum” diyeceği bir evlattı. O biliyordu ki, kurban olacaksa sadece Allah’a olmalıydı. Evlada, eşe, ana-babaya, paraya, makama kısacası dünyaya kurban olmak ateş demekti. Onun için emreden Allah ise “ babacığım emr olunduğun şeyi yap” demeyi vazife bilen bir evlattı. Hz. İbrahim’in şahsında şekillenen ve Muhammed Ümmetine görev ve hatırlatma olan bu hadise hepimizin hayatında her an yenilenmektedir. Kurban oluyorsak ne için oluyoruz, kurban ediyorsak neyi kurban ediyoruz? Bizim İsmail’imiz ne? Allah’a teslimiyet ve yakınlaşma imtihanını verebiliyor muyuz? İşte ilahi uyarı: “Onlara de ki; eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez.” (Tevbe Suresi, ayet 24) Kurbanlarımız aşkımız, sevgimiz, bağlığımız ve teslimiyetimizin simgesidir. Böylece Sevgiliye yaklaşır, aradaki bağları kuvvetlendiririz. Seven sevilene kurban olurmuş. Kurban olmakta aşkın ilk adımı sayılır. Âşık, işin başında kendini feda etmeli, nefsini kurban edebilmeli ve kendinden vazgeçebilmeli ki âşıklık iddiasında bulunsun. Aşk yolunda ilerleyebilsin. (Medet Bala, Altınoluk Dergisi, 2009-Kasım) Keşke Demeseydim Cenâb-ı Hak buyuruyor: “O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler.” (Bakara, 156) Rasûlullah (sav) buyuruyor: “Kuvvetli mü’min, (Allah katında) zayıf mü’minden daha hayırlı ve daha sevimlidir. (Bununla beraber) her ikisinde de hayır vardır. Sen, sana yararlı olan şeyi elde etmeye çalış. Allah’dan yardım dile ve asla acz gösterme. Başına bir şey gelirse, “şöyle yapsaydım, böyle olurdu” diye hayıflanıp durma. “Allah’ın takdiri bu, O, ne dilerse yapar” de. Zira “eğer şöyle yapsaydım” sözü şeytanı memnun edecek işlerin kapısını açar.” (Müslim, Kader 34. İbni Mâce, Mukaddime 10.) Mü’mini güçlü kılacak her işe ve tedbire sarılmak, bu konuda Allah’tan yardım dilemek, yılmamak, acz göstermemek Peygamber Efendimiz’in hadisimizde yer alan tavsiyeleridir. Bu gayretleri etkisizliğe uğratacak, “Keşke şöyle yapsaydım, böyle yapsaydım...” gibi birtakım faydasız ve karamsar hesaplara girmemek, “Allah’ın takdiri böyleymiş” deyip teslimiyet göstermek ve yine mü’min olarak kulluk çizgisinde yapması gerekenlerin peşinde olmak “kuvvetli mü’min”in tavrı olarak öğütlenmektedir. Zira insan “eğer şöyle şöyle yapsaydım” gibi ihtimallere yakasını kaptırırsa, rızâsızlık, kadere karşı çıkma ve Allah’ı inkâr gibi imanla taban tabana zıt bir hale düşebilir. Bu ise sadece şeytanı sevindirir. (Riyâzü’s Sâlihîn, Cilt 1, Erkam Yay.)






 
Son Eklenen Haberler